Yaşam boyu üretmek ve tüketmek adına birçok tercihte bulunuruz. Tercihlerimiz hayatı ve olayları algılama şeklimizi de ortaya çıkarır. Üretmek yeniliğe açlık duymak gibidir. Aynı zamanda hayata karşı da açlık duymaktır. Hayatı her yönüyle deneyimlemek ve yaşanılan bir günü diğer günlerden farklı tutmak istemektir. Oysaki tek başına tüketmek ise doyumsuzluktur. Tatmin olmamakla ilgilidir. Heyecanı ya da yaşam enerjisi yok olmuş hayatlar düşünün. Her gün aynı güne uyanmak ne kadarda sıkıcı öyle değil mi? Rutinde seyrine devam eden günlerin sizde bıraktığı hisleri düşünün.
Günümüzde birçok insan rutin bir yaşam sürdürmektedir. Bunun da sebebi eskiye oranla daha az üretiyor olmaktır. Sosyal medyanın da hayatımıza bütünüyle dahil olmasından kaynaklanan bir tüketim toplumu oluşmuş ve hala daha varlığını sürdürmektedir. Bilgiye, yeniliğe, teknolojiye ve üretilen her bir ürüne ulaşım hızının artmasıyla üretmek kavramı kişilerin zihninde çoğu kez zorlu ve aşılamaz bir kavram olarak kalmıştır. Oysaki üretmek zorlu olmasına karşın aşılamaz bir süreç değildir. Yaratmak sancısı her ne kadar zorlu görünse de gerçek görünenin tam tersidir. Zihnimiz de üretmek için çabalayan her bir nöronumuz bu durumdan gerçek anlamda keyif almaktadır. Nöronların aktif bir çalışma için de olması, korumak zorunda olduğu bedeni en üst düzeyde sahiplendiğini düşündürür ve bundan da haz alır. Böylece hayata karşı daha olumlu bir bakış açısı geliştiririz ve yaşam enerjisi kazanırız.
Peki neden bu yaşam enerjisi üretmeye de gönüllü olmadıkça yalnızca tükettikçe yok olmaya devam eder? Çünkü yalnızca tüketmeyi talepte bulunmak, üretmeye de gönüllü olmamak duygusal açlıktır. Dolduramadığımız her bir duygu ve düşüncenin yerini doldurmak için başvurduğumuz ilk kavramdır tüketmek. Zihinlerimiz de yer eden sahip olmak düşüncesiyle birebir örtüşüm içinde gerçekleşir. Zihin kendi üretemediğini dışardan sahip olmak fikriyle yatıştırır. Zihnimiz üretmenin verdiği hazzın belli bir oranını bedende sahip olma düşüncesiyle, kendi üretmiş gibi bir sanal yanılgı içine girer. Fakat bu yanılgı kısa sürede gerçekliğe dönüşmeye mahkumdur. Bu yüzdendir ki sürekli alışveriş yapan insanlar aldıklarıyla tatmin olmazlar. Onlar her zaman bir şeylerin sahibi olmak gibi bir düşünceyle sürekli alışveriş yapmak isterler. Çünkü öz bilinçlerinde haz kavramı kısa süreli ve sanallıkla oluştuğunun farkındadır. Üretmek yerine sahip olmak daha kolay ve çabasız gelir. Tüketmekten anlık haz almak ve bu geçici hazza teslim olmuş olmak daha kolay gelir. Haz ve hız çağının en büyük algı yanılsamasıdır bu gerçeklik.
Üretmek gerçek hazzın ilk basamağıdır. İnsan ürettiğini gördükçe bundan keyif alır. Doyum hissi ve yaşam kavramına bakışı daha olumlu hale gelir. Bizler bu hayatta güzel eserler bırakmak için gerekli bütün donanıma sahibiz. Bu donanımı kullanabilmenin tek yolu ise kendimizi keşfe çıkmak ve yeteneklerimizi, ilgi alanlarımızı öğrenip onlara yönelmek. Sonrası ise üretmek. Peki bizler üretmeyi mi tercih ediyoruz? Yoksa tüketmeyi mi?
Yazar: ASYA KILINÇ / ROMİNA
DENİZLİ SON DAKİKA HABERLERİ
08 Ekim 2024DENİZLİ SON DAKİKA HABERLERİ
08 Ekim 2024DÜNYA
08 Ekim 2024DENİZLİ SON DAKİKA HABERLERİ
08 Ekim 2024DENİZLİ SON DAKİKA HABERLERİ
08 Ekim 2024DENİZLİ SON DAKİKA HABERLERİ
08 Ekim 2024DENİZLİ SON DAKİKA HABERLERİ
08 Ekim 2024